Emekliler bugün Türkiye’nin en sessiz ama en derin çığlığını atan kesimi haline geldi. Yıllarca çalışıp, alın teriyle bu ülkeye hizmet eden insanlar, bugün geçim derdinin, kira yükünün ve bitmek bilmeyen zamların altında eziliyor. Yıllarca “rahat bir emeklilik” hayaliyle direnen bu insanlar, şimdi market raflarında fiyat karşılaştıran, kiralarını ödeyebilmek için çocuklarından destek bekleyen, sağlık masraflarını düşünmekten uykusuz kalan bir hale geldi.
Ne acıdır ki, bu ülkenin temel direği olan emekliler artık sadece rakamlardan ibaret görülüyor. Emekli maaşları, hayat pahalılığının çok gerisinde kalmış durumda. Bir zamanlar “maaş günü” bayram gibi olurdu; şimdi ise faturaların, kiraların, borçların günü…
Daha da acısı, ortada “emekliler derneği” diye bir kurum var ama bu kurum emeklilerin derdini değil, sadece aidat toplamayı biliyor. Her emekliden yılda iki yevmiye aidat kesiliyor; peki, bu aidatlar nereye gidiyor? Emeklinin sesi nerede yükseliyor, kim onların hakkını savunuyor? Dernek yöneticileri koltuklarında otururken, emekli vatandaş pazarda indirim saatini bekliyor.
Emeklinin hakkını savunmayan, onun yaşam mücadelesine sırtını dönen hiçbir yapı meşru değildir. Artık emeklilerin susmaması, kendi haklarını kendilerinin savunması gerekiyor. Çünkü sessiz kalmak, haksızlığı kabullenmektir.
Bu ülke, yıllarca alın teriyle üretmiş, çalışmış, taş taş üstüne koymuş insanların omuzlarında yükseldi. Onlara layık görülen bu yaşam koşulları vicdanları sızlatıyor. Emekliler, sadece geçim değil, aynı zamanda onurlu bir yaşam mücadelesi veriyor.
Unutmayalım: Emeklinin çığlığı sessizdir ama bu sessizlik, bir gün yankısını sandıklarda ve meydanlarda mutlaka bulacaktır.